Olguları karartan algı operasyonları
Kara karışan is kokusu ile Kartalkaya
“Bizim Büyük Çaresizliğimiz” Barış Bıçakçı’nın eserinden uyarlanan ve erken yaşta kaybettiğimiz önemli sinemacılardan Seyfi Teoman’ın yönetmen koltuğunda olduğu filme atıfla içim yanarak bir yazı yazmıştım. Manavgat’ta yaşanan yangın felaketinden sonra orada ölen bitkileri, heba olan hayvanları, yıkılan hayatları birebir görmüştüm. Yıl 2021 di. Yangın söndürme uçaklarını konuşuyorduk. Ha geldi, ha gelecek, ha belediye, ha bakanlık ha şu ha bu. Zaman dediğin acımasız akıp geçiyor ve bu taşından toprağına denizinden tarihine hayran olduğumuz ülkemizde değişen pekte bir şey olmuyor. Zamanında değeri yeterince anlaşılamayan bence dünya edebiyat tarihine altın harflerle yazılmış bir isim olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.” Bolu Kartalkaya Grand Kartal Otel’de yanarak can veren 76 yurttaşımızın ardından aynı çaresizlikle yüz yüzeyiz. Başka bir şeyle meşgul olma enerjimizi her geçen gün çalan bir sistemin içinde debelenen milyonlarız. Ve yine “insan” üzerinden hamaset had safhada, İtfaiye geldi gelmedi burası belediye yetkisindeydi yok bakanlık sorumluluğunda değildi… Olguları karartmaya çalışan algı operasyonları ile suçlu arama çabası. A Haber izleyen milyonlar inandı belki ama biz inanmadık.
“İnsan” bir sayıdan ibaret. Ve değer ilköğretim okul panolarına asılan “Değerler Eğitimi” nde el işi süslemesi ile yazılan bir ifade sadece. Düşünün bir kent yanıyor ve yanan kentte 27 kişi hayatını kaybediyor orası Los Angeles .. Türkiye’nin en gözde kış turizmi tesislerinden birinde yangın çıkıyor ve ölen kişi sayısı 76. Bir facia yaşanıyor, ilk yapılan ise yurttaşların temel haklarından biri olan “Bilgi Edinme ve Haber Alma Hakkı” gasp etmek hop yayın yasağı. Ama biz bu gasplara o kadar alıştık ki. Doğru zamanda doğru uyarıları yapan meslek odalarını dinlemeyi bırakalı o kadar çok oldu. Yurttaş sorumluluğu ile “Torba Yasalarla” delik deşik edilen sistemimizle ilgili uyarılar da bulunan akademisyenlere de sırtımızı çevireli çok oldu. Değerli kalem Bahadır Özgür, “ Müteahhit İstedi İtfaiyenin Denetim Yetkisi Alındı” adlı köşe yazısında süreci geldiğimiz noktayı çok iyi anlatıyor. İnsanlar bir kez daha denetimsizliğin rantın kurbanı oldu. Tıpkı Soma ve Hatay da olduğu gibi. 2021 de hayata veda eden İTÜ Makine Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr Abdurrahman Kılıç, “Yangın ve Güvenlik Dergisi’ndeki yazısında uyarmış. Ki; akademi ve aydın olmak entelektüel olmak toplum okumayı ve sorgulamayı yeri gelince uyarmayı gerektirir. Ne oluyor peki ? Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik 2007 yılında yayınlanıyor. 2012 de ne oluyor peki, Resmi Gazete de yayınlanan bir bakanlar kurulu kararı ile denetim sistem dışına itiliyor. “Yönetmeliğin 6. maddesinin 4. fıkrasında şöyle deniliyordu: “Projeler; ilgili belediye itfaiye birimlerinin uygun görüşü alındıktan sonra, ruhsat vermeye yetkili merciler tarafından onaylanarak uygulanır.” Bu maddeyi şöyle değiştirdiler: “Projeler; ruhsat vermeye yetkili merciler tarafından onaylanarak uygulanır.” Yani “itfaiye birimlerinin görüşü” alınır kısmı yok edildi. Çünkü inşaat ekonomisine dayalı iktidar o yıllarda her değişikliği inşaatçıların, TOKİ taşeronlarının istediği şekilde yapıyordu. Müteahhit lobisi yangın konusundaki tedbirleri bile kendilerine engel görüyordu” ( Bu kıymetli yazının tümünü okumak isteyenler için link aşağıda yer almakta)
Özgür’ün de altını çizdiği gibi beton lobisi yapı denetimi ve ruhsatlandırma konusunda belediye yetkilerini buduyor itfaiye birim görüşü ortadan kaldırılıyor. Budamalı çünkü engel çünkü iş akışını Başakşehir’ de ya da Çukurambar’da lüks evlerde oturup sigara değil nargile; alkol değil başka kimyasallar kullanan kısa paçalı pantolonları ile aynı TOKİ evleri gibi ruhsuz ve sığ olan müteahhitler böyle istiyor. Kim takar Prof. Dr Abdurrahman Kılıç’ı!!!! O da kim ya .. Değerler yerlerde iken yerlerde olması gerekenler baş tacı yapılırsa olacağı budur. Ve dahası da vardır. 76 eve ateş düşmüşken orada insanlar yardım çığlıkları ile can vermişken ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy suçlu arama peşinde, belediyeye yıkacak ihaleyi. Yapmayın el insaf, ne ara bu kadar acımasız oldunuz siz. Ne ara bu kadar karardı içiniz. Çok mu zor duruş bir irade gösterebilmek. Sayın Cumhurbaşkanına “Efendim burada bizim eksikliğimiz olduğunu da kabul edelim” bunu da kamuoyu ile paylaşalım diyebilmek. Zor çok zor anlaşılan odur. Ve o açıklama hayal kırıklığının bir başka halidir ayıptır .Bu millete bu milletin evlatlarına bu milletin acısına hakarettir. Unutmamak lazım, unutturmamak lazım. Ki bizim yaşadığımız coğrafyada ve iklimde en zoru da bu hatırlamak. 2016 yılında Karaman’da ENSAR Vakfı’na bağlı evlerde kalan 9-10 yasındaki çocuklar tecavüze uğramış bu Birgün Gazetesi nin özel çabası ile haber olabilmişti. Fail, kamuoyu baskısı ile rekor ceza alırken, olayın ardından dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, istismarın ortaya çıkmasının ardından “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz” açıklamasında bulunmuştu.
Velhasıl ; “Değer” dediğimiz eylemdir değer dediğimiz eylem söylem bütünlüğüdür. Sömestr tatilinde can veren bu ülkenin aydınlık geleceği çocuklar anneler babaların ölüsüne saygıdır. Cenazelerini teslim almaya giden insanların ruh halini düşünemeyen bir AFAD !! Tavuk firmasının soğuk hava depolu tırının üstündeki resmi kapatmayı akıl edemiyor! Bunu yapmak için atomun parçacıklarını bilmeye ya da formül bilmeye gerek yok!!! İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD’da kaç müdür, kaç daire başkanı, yönetici, amir var acaba? Kraldan çok kralcılığın geldiği noktaya bakınız, bugün liyakat can çekişmektedir.. .Onun bunun adamı diye şişirilen kamu kadrolarının geldiği nokta. Kızarmış Piliç resimleri ile cenazelerini teslim etmek , kargo ile çocuğunun kemiklerini aileye göndermek, ya da çöp poşetinde cenaze teslim etmek bizim gerçeğimiz. Ne acı .. Değer nedir? Okul koridorlarındaki panolara asılmış resimlerdir !!!! “Eminevim” reklamlarındaki Engin Altan Düzyatan abinin ülkemizi BM İklim Değişikliği Konferansı’nda başarı ile temsil etmesidir değer!